Temel yaşam alanımızı sağlayan çevremizi korumak, diğer alanlarda da gelişim sürecimizi devam ettirebilmemiz için bir zorunluluktur aslında. 20. yüzyılın ortalarına kadar insanoğlu çevre sorunlarının bilicinde değildi. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte doğaya müdahalesi artmıştı. Tam da çevre üzerinde hakimiyet sağladığını düşündüğünde çevrenin olumsuz tepkisiyle karşı karşıya kaldı. Artan sorunların hayatımızda giderek daha fazla hissedilmeye başlaması insanlarda çevre bilincinin ortaya çıkmasına neden oldu. Böylelikle sürdürülebilirlik kavramı, bu sorunların çözüme ulaştırılması aşamasında daha fazla önem kazandı. Bunun sonucu olarak da “sürdürülebilir kalkınma yaklaşımı” benimsendi. Bu yaklaşım hem ulusal hem de uluslararası boyutta kabul gördü.